البحث

عبارات مقترحة:

المنان

المنّان في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فعّال) من المَنّ وهو على...

الأحد

كلمة (الأحد) في اللغة لها معنيانِ؛ أحدهما: أولُ العَدَد،...

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ﴾


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yüzünü buruşturdu ve arkasını döndü.

2- ﴿أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ﴾


Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hidayet bulmaları ümidiyle müşriklerin ileri gelenleriyle meşgul olduğu bir esnada, gözleri görmeyen bir kimse olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelerek, doğru yola hidayet bulmak için geldi. Bu sebeple Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- yüzünü ekşitti.

3- ﴿وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ﴾


-Ey Peygamber!- Ne biliyorsun? Belki de bu âmâ adam günahlarından arınacak.

4- ﴿أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ﴾


Veyahut senden duyduğu nasihatlerden öğüt alacak ve onlardan faydalanacaktı.

5- ﴿أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ﴾


Fakat sahip olduğu servetinden ötürü, senin getirdiklerine iman etmekten kendini müstağni gören kimseye gelince;

6- ﴿فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ﴾


Sen ona dönüyor ve yöneliyorsun.

7- ﴿وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ﴾


O, Allah’a tevbe ederek günahlarından temizlenmiyorsa sana ne düşer ki?

8- ﴿وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ﴾


Fakat koşarak gelen kimse hayır arayarak sana geldi ise;

9- ﴿وَهُوَ يَخْشَىٰ﴾


Rabbinden korktuğu halde,

10- ﴿فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ﴾


Sen; başkasıyla, müşriklerin ileri gelenlerinden biriyle oyalanıyorsun.

11- ﴿كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ﴾


Bu iş hiçte öyle değildir. Şüphesiz o, kabul edenler için ancak bir öğüt ve hatırlatmadır.

12- ﴿فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ﴾


Kim Allah’ı anmak isterse onu ansın ve bu Kur’an’da bulunan nasihatlerden öğüt alsın.

13- ﴿فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ﴾


Bu Kur’an, meleklerin katında bulunan değerli sayfalardadır.

14- ﴿مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ﴾


Yüce bir mekâna yükseltilmiş, kendisine hiçbir kir ve leke bulaşmamış, tertemizdir.

15- ﴿بِأَيْدِي سَفَرَةٍ﴾


O, elçi meleklerin ellerindedir.

16- ﴿كِرَامٍ بَرَرَةٍ﴾


Rablerinin katında değerli, pek çok iyi işler yapan ve itaatkâr Melekler.

17- ﴿قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ﴾


Kâfir olan insana lanet edilmiştir. İnsan Allah'a karşı ne kadar da çok inkârcıdır!

18- ﴿مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ﴾


Allah onu hangi şeyden yarattı da yeryüzünde kibirleniyor ve Allah’ı inkâr ediyor?

19- ﴿مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ﴾


Onu, az bir sudan yarattı ve yaradılışını aşama aşama takdir etti.

20- ﴿ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ﴾


Sonra ona, bu aşamaların ardından annesinin karnından çıkışı kolaylaştırdı.

21- ﴿ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ﴾


Sonra ona, hayatta belli bir ömrü takdir etmesinin ardından onu öldürdü. Ve ona yeniden diriltileceği zamana kadar içinde kalacağı bir kabir kıldı.

22- ﴿ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ﴾


Sonra dilediği zaman hesap sormak ve karşılığını vermek üzere onu yeniden diriltecek.

23- ﴿كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ﴾


Bu mesele o kâfirin zannettiği gibi değildir. O, Rabbinin üzerine yüklediği hakları yerine getirmediği gibi, Rabbinin ona zorunlu kıldığı farzları da yerine getirmiş değildir.

24- ﴿فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ﴾


Yüce Allah'a iman etmeyip kâfir olan insan, yediği yemeğin nasıl hazır hale geldiğine bir baksın!

25- ﴿أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا﴾


Suyun aslı, gökyüzünden kuvvetle ve bolca inen yağmurdan gelir.

26- ﴿ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا﴾


Sonra toprağı açtık ki böylece bitkiler için yarılıp, açıldı.

27- ﴿فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا﴾


Böylece toprakta buğday, mısır ve diğer tahıllardan yetiştirdik.

28- ﴿وَعِنَبًا وَقَضْبًا﴾


Ve taze üzüm yetiştirdik. Hayvanlarına yem olması için orada yonca yetiştirdik.

29- ﴿وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا﴾


Ve orada zeytinler ve hurmalar yetiştirdik.

30- ﴿وَحَدَائِقَ غُلْبًا﴾


Orada çok ağaçlı bahçeler yetiştirdik.

31- ﴿وَفَاكِهَةً وَأَبًّا﴾


Ve orada meyveler ve hayvanlarınızın otladığı otlaklar yetiştirdik.

32- ﴿مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ﴾


Hem sizin, hem de hayvanlarınızın faydalanması için.

33- ﴿فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ﴾


Kulakları sağır eden büyük çığlık geldiği zaman ki o, sura ikinci üfleyiştir.

34- ﴿يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ﴾


O gün kişi kardeşinden kaçar.

35- ﴿وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ﴾


Annesinden ve babasından kaçar.

36- ﴿وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ﴾


Karısından ve çocuklarından kaçar.

37- ﴿لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ﴾


O günün sıkıntısının şiddeti sebebiyle, onlardan her birini başkalarından alıkoyan bir meşguliyeti vardır.

38- ﴿وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ﴾


O gün iyilerin yüzleri ışık saçar.

39- ﴿ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ﴾


Yüce Allah’ın kendi rahmetinden onlar için hazırladığı şeylerden ötürü mutlu olup, gülecekler.

40- ﴿وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ﴾


Ve o gün kötülerin yüzleri toz toprak içindedir.

41- ﴿تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ﴾


O yüzleri bir karanlık kaplayacak.

42- ﴿أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ﴾


İşte bu vasıflarla nitelenen o kimseler, küfür ve fücuru bir araya toplamış kimselerdir.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: